MÜMİNE ‘KÂFİR’ DEMEK
- HALİSTİN KUKUL
Tâbirlerde oldukça ‘savrukluk’ yaşıyoruz!..
Kelimeler, alabildiğine ‘keyfilik’ içinde, sınırsız bir ‘kabalık’ ve ‘çirkinlikle’ kullanılıyor!..
Netîcede; bu milletin ‘güzel dili Türkçe’ye ‘ ve bu şanlı-şerefli milletin kültür değerlerine yazık ediliyor!..
Bu ‘zehirli dil’ ile, millet, âdeta birbirine çekiştiriliyor/hasımlaştırılıyor.
Diyebilirsiniz ki, bunlar, fikir mahrumları, makam sarhoşları, söz kalpazanları, unvan meraklıları veya para tutsaklarıdır. Her ne olurlarsa olsunlar, konuştukları bu lisan ağırdır, kabadır, çirkindir, çirkeftir, kirlidir, rezilânedir ve hasmânedir!
Ne demektir: “Bu ülkeyi küffâra teslim etmeyeceğiz!”
Ne demektir: “İşgalcilere karşı istiklâl mücâdelesi..”
Ne demektir : “Dini, bayrağı, ezanı olmayanlar…”
Ne demektir: “Hiç kimse Uhud’daki dağını terk etmeyecek!”
Siz; -hâşâ- Peygamber veya O’nun eshâbı mısınız?
Sizin karşınızda, ‘kâfir ordusu” mu var?
Üç-beş oy uğruna nedir bu kepâzelikler?
Mübârek dinimiz İslâmiyet, hiç kimseye, hiç kimse için, böyle konuşmayı uygun bulmaz, hak tanımaz!.. Lütfen, önce, buna riâyet ediniz!
Önce; Kâfirûn Sûresinin (1-6) âyetlerini, Nisâ Sûresinin 150. âyetini ve Meryem Sûresinin 86. âyetini okuyunuz!..
Şanlı Peygamberimiz buyuruyorlar ki: “ Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur” (Buhârî).
Bunu da bilmiyorsanız, lütfen biraz insâfa geliniz ve aklınızı başınıza toplayınız!..
Biliniz ki, İslâmı’nı beş esasının birincisi olan, kelime-i şehâdet yânî (Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh) diyen birine ‘kâfir”lik, “dinsiz”lik isnat etmek, beşerî hukuk bakımından kimsenin hakkı ve haddi olmadığı gibi, dînî yânî İslâmî hükümler bakımından da, âdeta cinâyettir!..
Kaldı ki; Peygamber Efendimiz, “Kelime-i şehâdet getiren Cennete girer” (Taberânî) buyurmuşlardır.
Yânî; bir kişi, kelime-i şehâdet getirmiş olsa ve başka hiçbir emri yerine getirmese bile, ona, hiç kimse “kâfirlik’ isnat edemez. Günahkâr olmak başka; bu, başkadır ki, buna karar verecek olan da, bir başka günahkâr olan ‘zat/kişi’ veyâ ‘kul’ değildir.
Peki; durmadan telâffuz edilen şu “İslâm Ahlâkı”nı kim/kimler tatbik edip, nerede ve nasıl yaşayacak(lar)tır?
Peki; istişâre, dostluk ve doğruluk esasına dayanan,“Emr-i bil mar’rûf ve nehy-i anil münker” yâni “güzellikleri tavsiye ve kötülüklerden sakındırma/uzaklaştırma” emri ne zaman uygulanacaktır, nedir bu hâl?!..
Yûnus Emre’mizin bir nasihatıyla sözü bitirelim:
“Hırkayla tac yol vermez fereciyle âlim olmaz
Din diyanet olmayacak okusan yüzbin varakı
Bin kez hacca vardın ise bin kez gaza kıldın ise
Bir kez gönül kırdın ise gerekse var yollar doku”
WWWKAPSAMHABER.COM-10 MAYIS 2023-18.28