BAŞÖRTÜSÜ ve ZİNÂ
M. HALİSTİN KUKUL
Dînî/İslâmî bakımdan, ‘örtünmek’ farz; zinâ ise, kat’iyetle yasak ve en büyük günahlardandır!..
Başörtüsü; tıpkı diğerler haklar gibi, dînî, insanî, medenî, hukukî ve millî bir haktır.
Bu hak, elli seneden beri, birtakım kendini bilmezlerin baskısı ve bu baskıların hazırladığı karşı
fırsat ile de, iki cepheli istismarla bugüne kadar sürüp gelmiştir.
Aslında, bugün, başörtüsü bağlamayı/takmayı/örtmeyi engelleyen hiçbir siyâsî, dînî, insânî tavır
ve hukukî müeyyide yoktur.
Bir süredir, “Başörtüsü ve Ailenin Tanımına İlişkin” Anayasa değişikliği teklifini meclise sunmak
için çalışmalar yürütülmektedir.
Sezdiğime, okuduğuma ve müşahede ettiğime göre, bilhassa hanım milletvekillerinde harıl harıl
bir gayret vardır!..
Önünde, uygulanmasında hiçbir engel kalmayan bir meseleyi, ‘ büyük bir p(u)roblem hâline
getirmek’, sâdece bize mahsus bir meziyet(!)tir!..
Zamanında; üniversiteli öğrencilerin çektikleri eziyetleri de; bu eziyetlere karşı asîlce direnenleri
de, köşe-bucak sıvışanları da iyi bilirim!..Şimdi ise, bu kin, bu intikam hissi niyedir diye sormadan da
duramıyorum!..
Mübârek dînimizin emirlerini yerine getirmek için harıl harıl gayret gösteren bu muhteremlere
bir hususu hatırlatmak istiyorum ki, bunun adı, ZİNÂ’dır!..
Hemen bir hatırlatma daha yapıp, sözüme devam edeceğim. Bu mevzuda, (M. Halistin Kukul,
Deizm: Ufuktaki Tehlike, wwwkapsamhaber.com-09 Eylül 2020/Aydın Efesi Dergisi, Sayı: 60, Ocak-
Şubat 2021, Sf. 3-4; M. Halistin Kukul, Îdâm-Fâiz-Zinâ ve Kadın, wwwkapsamhaber.com-04 Ocak 2021
ve M. Halistin Kukul, Başörtüsü-Zinâ-Fâiz ve Îdâm, wwwkapsamhaber.com-15 Ekim 2022 tarihli
makalelerimin okunmasını istirham ederim).
Demek ki, meselemiz, sâdece ‘başörtü ve zinâ’yla sınırlı değildir. Hattâ, yalan, riyâkârlık, adam
kayırma vs. gibi pek çok mesele daha mevzumuza dâhildir. Biz, burada, sâdece ikisini ele alıyoruz.
Başörtüsü; mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle ifade bulur: “Mü’min kadınlara söyle,
gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, görünen (el-yüz) kısmı hâriç, ziynetlerini göstermesinler,
başörtülerini yakalarına kadar örtsünler.” (Nûr Sûresi, 31)
Âmennâ!..
Peki; ‘başörtüsü’ için bu harıl harıl çalışmanın yanında, ‘zinâ’ya –kelimenin tam mânasıyla- niçin
susulmaktadır, söyler misiniz?
ZİNÂ’nın, şirk ve adam öldürmek kadar büyük günahlardan olduğu bilinmiyor mu?
Eskiden, bu kelimeyi söylemek mecburiyeti hâsıl olduğu zaman yüzler kızarır; kimse duyar mı
diye etrafa göz atılır ve fısıltıyla söylenirdi. Şimdi; her şey âşikâr!..
“Mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’de, zinâyla ilgili birçok âyet bulunmakta ve (zânî /zinâ
eden erkek ve zâniye/zinâ eden kadın hakkında) şöyle buyrulmaktadır:
*“Zinâya yaklaşmayın. Çünkü o, şüphesiz bir hayâsızlık, iğrençlik ve kötü bir yoldur” (İsrâ, 32)
*“Fuhşun açığına da, gizlisine de yaklaşmayın” (En’am, 151)
Kaldı ki; zinâ, bir toplumun felâketi demektir.
Mukayese haddim değildir ammâ, ‘başörtüsü’yle değerlendirince, zinâ mes’elesinde, Türkiye, en
azından, evet en azından “başörtüsü”ne veya “içki”ye gösterdiği tepkiyi gösterebilmeliydi.
İfade buyurulduğu gibi, o, “bir hayâsızlık, iğrençlik ve kötü bir yoldur; açığına da, gizlisine de
yaklaşmayın” buyurulmaktadır.
Çünkü; “zinâ”nın, İslâm’da korunması gereken beş esastan biri olan “neslin korunması”yla da
doğrudan doğruya alâkası vardır.
Bu beş esas ise; “canın korunması, dînin korunması, aklın korunması, malın korunması ve neslin
korunması”dır.
Neslini koruyamayan bir millet, bataklığa sürüklenmez mi?
Türk milleti, târih boyunca, “zinâ”ya, hiçbir zaman müsamaha göstermemiştir.
Ancak; ilk defa, 26 Eylül 2004 târihinde, zinâ serbest bırakıldı. Hattâ; daha sonraki yıllarda, CB
Erdoğan, bir mülâkatında : “AB istedi zinâyı kaldırdık. Yanlış yaptık.” (20 Şubat 2018) demesine
rağmen, geçen zaman içersinde, bırakınız, “başörtüsü” ndeki gibi coşkun ve taşkın konuşmaları, bu
mevzuda kimse ağzını açmamış, kimseden, en hafif tonda bile ‘ses’ çıkmamıştır. Niçin?
Allah ü teâlânın yasak ettiği bir fiil, Avrupalı’nın istek ve arzusuyla kaldırılıyor ve ne yazık ki, bir
Müslüman ülkesinin bâzı fertleri tarafından takdir görüyor ve âdeta alkış da alıyor.
Hani, biz, kimseye boyun eğmezdik; ne oldu?!
(Bknz. M. Halistin Kukul, Îdâm-Fâiz-Zinâ ve Kadın, Wwwkapsamhaber.com-04.01.2021-09.38)
Başörtüsü, hâlâ birinci gündem maddesi olarak tutulurken, Avrupa Birliği’nin isteğiyle zinâ’nın
serbest bırakılmasına karşı bu ‘suskunluk’, dînîmizin hangi emriyle bağdaşabilir?
Bu durum; doğrudan doğruya, İslâmî değerlerimizi zedelemek hattâ tahrip etmek değil midir?
Başörtüsü; ferdî bir haktır. Zinâ ise; her iki cinsi ve bunun yanında, âileleri ve topyekûn cemiyeti
sarsan rezîl bir hâldir.
Nasıl mı?
Yirmisinde, otuzunda bir kadın…Üç aylık, üç yaşında, on yaşında çocuk sahibi…Kocası evde veya
işyerinde… Bir gece yarısı, evini terk edip bir başka şehre, bir başkasının yanına gidiyor!..
Gittiği yerde ise, bir adam, yaşı, hiç önemli değil!..Onun da birkaç çocuğu ve evine bağlı bir
hanımı var…Bu adam da, çocuklarını ve hanımını terk edip, bu kadınla buluşuyor.
Ardından, ikinci fasıl başlıyor. Bu fasıl da, birinci fasıl kadar dehşet vericidir.
Bunlar, diyorlar ki, “Biz, imam nikâhıyla evlendik”…
Düşünebiliyor musunuz; “zânî ve zâniye” yâni zinâ yapan kişiler, “imam nikâhı ile”
evleniyorlar!..
Diyânet İşleri Başkanlığı suskun, müftü(lük)ler suskun, ilâhiyat hocaları suskun, siyâset
makamları suskun!..
Ve; en korkuncu, bütün ‘c e m i y e t” s u s k u n, ‘millet’ suskun!..
Niçin?
Bu makamlar, bana/Türk milletine, ne zaman, hangi önemli mevzûda lâzım olacaklardır, söyler
misiniz?
İki tarafta da utanma hissi kalmamış; iki tarafın da gözleri dönmüş ve henüz ‘boşanma’ları
sağlanmadan/gerçekleşmeden ve bilhassa kadın için gerekli süre geçmemiş iken, adı “imam nikâhı”
olan bir nikâh yapıyorlar!? Dehşet verici değil mi?
Ve buna sessiz kalmak, en büyük gaflet olmaz mı?!..
Bir defa, bilinmelidir ki, bunun adı yâni doğrusu: İslâm Nikâhı’dır!”
Zinâ’nın da ötesinde, zinâ’yı, ‘imam nikâhı’yla perdelemenin de hiç mi, hiç cezâsı yoktur!..
Takdire şayandır ki; bu hususta, atv’de Esra Erol ve Av. Hülya Kuran Hanımefendiler, Diyânet
İşleri Başkanı’ndan, ilâhiyatçılardan ve siyâsetçilerden çok daha hassas davranmaktadırlar.
Av. Hülya Kuran hanımefendi, bir p(u)rogramında, Diyânet İşleri Başkanı’na ve siyâsî
salâhiyetlilere seslenerek, “Artık, buna dur, demelisiniz. Mübârek dinimiz, imam nikâhı denilerek,
zinâya “kılıf olarak” kullanılmasın!” meâlinde uyarıda bulundu. Başka ne yapsın!..
Fakat ne hâldir ki, mes’ul ve salâhiyetliler, suskunluklarını hâlâ sürdürmektedirler.
Aslında; bir defa olsun, bu Avukat Hanım’ı dinlemelerini ve onun, çırpınışlarına “empati”
duymalarını/kurmalarını arzu ederdim.
Bu hususta iki sorum var:
1
“İçinizden bekârları…evlendirin.” (En-Nûr,32), Allah ü teâlânın emri; ve, ”Ey gençler!
İçinizden kim evlenmeye muktedir ise evlensin!” Peygamber Efendimizin kavli, bu
icraâtların neresindedir?
2
Zinâ’ya susup, hâlledilmiş bir mesele olan başörtüsü’nü birinci mesele yapmanın
samimiyetine inanıyor musunuz?
Son olarak, Diyânet İşleri Başkanı’ndan da bir istirhamım olacaktır:
Nasıl ki, “Çocuk İstismarı ve Çocuk Yaştaki Evlilik” hususunda , 16 Aralık 2022 târihinde, “Çocuk:
Rabbimizin Kıymetli Emâneti” başlıklı çok güzel bir Cuma hutbesi hazırladınız; îdâmı, fâizi, yalanı,
isrâfı, adam kayırmayı filân geçtim, şu ‘zinâ’ ve “İslâm nikâhı” konularında da birer Cuma hutbesiyle
bizleri aydınlatırsanız müteşekkir olurum!..
Wwwkapsamhaber.com-10 Ocak 2023-14.43