Terörün Sonu: Türkiye’nin Yeni Başlangıcı ve Toplumsal Dönüşüm Çağrısı
PKK terör örgütünün silah bırakma ve kendisini feshetme kararı, Türkiye’nin güvenlik siyaseti tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilirken, Prof. Dr. Zakir Avşar bu süreci “terörün sonu, milletimizin yeni başlangıcı” olarak yorumladı. Avşar, bu gelişmenin sadece bir örgütün sonu olmadığını, aynı zamanda Türkiye’nin son kırk yılına damgasını vurmuş güvenlik paradigmasında derin bir dönüşümü ifade ettiğini belirtti.
Kararın Anlamı ve Dönüşüm
Prof. Dr. Avşar’a göre, PKK’nın silah bırakma ve fesih kararı, devletin uzun vadeli stratejisinin, toplumun derin sabrının ve siyasetin zaman içinde olgunlaştırdığı kriz yönetiminin ortak bir sonucudur. Gelinen noktada terörle mücadelenin sadece askeri değil, aynı zamanda siyasal, toplumsal ve psikolojik katmanlarıyla ele alınması gerektiği açıkça görülmektedir. Avşar, siyaset bilimi literatüründeki “post-conflict transition” veya “post-terror society” kavramlarına dikkat çekerek, çatışma sonrası süreçte toplumun kendisini yeni bir normalle nasıl inşa ettiğinin belirleyici olduğunu vurguladı.
Toplumsal Sorumluluk ve Dilin Önemi
Yazısında, Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu asıl meydan okumanın “terörsüzlüğün sürdürülebilirliğini nasıl sağlayacağız?” sorusu olduğunu belirten Avşar, bu sorunun cevabının sadece güvenlik tedbirlerinde ve siyasi aktörlerde değil, toplumsal yaklaşımlarda da aranması gerektiğini ifade etti. Başarının sürdürülebilir kılınması için sadece devletin değil, bireylerin, toplumun önündeki kişilerin ve toplumun bütün kesimlerinin daha dikkatli, bilinçli ve sorumlu bir pozisyon almasının kaçınılmaz olduğunu savundu. Prof. Dr. Zakir Avşar, bugünden itibaren siyasal söylemin, toplumsal dilin ve bireysel reflekslerin çatışma yerine birlik ve barış referanslarıyla yeniden kurulması gerektiğini dile getirdi.
Aktörlere Düşen Görevler
Prof. Dr. Avşar, bu süreçte toplumsal aktörlere önemli görevler düştüğünü vurguladı. Siyasi partilerin meseleye ortak kazanım olarak bakması, terörün ve şiddetin yenilgisini toplumun genelinin zaferi olarak görmesi gerektiğini belirtti. Avşar, ❝Siyasi partiler, girişimin toplumda karşılık bulması için dil ve yaklaşım birliğini öncelemelidirler❞ dedi. Medya mensuplarına da seslenen Avşar, kutuplaşmayı yeniden üreten dil kalıpları yerine, ortak bir gelecek vizyonunu besleyen sorumluluğu taşımaları ve ❝Haberi, sansasyonu, ait olunan kampların izdüşümünü değil hakikatin peşine düşülmelidir❞ ifadelerini kullandı. Akademi ve entelektüel çevrelerin süreci anlamlandırmak, analiz etmek ve toplumsal hafızayı onarmakla yükümlü olduğunu belirten Avşar, kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları ve dini cemaatlerin de güven, empati ve ortaklık dili üretmede öncü rol oynaması gerektiğini savundu. Sıradan vatandaşların ise öfkeyi değil sükuneti, kini değil vakarı, ayrışmayı değil “bin yıllık kardeşliği” tercih ve temsil etmesi gerektiğini dile getirdi.
Birlikte Yaşama İradesi
Avşar, toplumsal barışın sadece yasal düzenlemelerle değil, kültürel doku, kolektif hafıza ve ortak duygularla, birbirine saygı, tahammül ve birlikte yaşama iradesi ile mümkün olduğunu vurguladı. İdeolojik, etnik, dini ve mezhepsel farklılıkların bir hakikat ve zenginlik olarak tanınıp, bunların karşıtlığı üzerinden değil, bunlarla birlikte yaşama iradesi geliştirilmesi gerektiğini ifade etti. Prof. Dr. Zakir Avşar, ❝Başka Türkiye yok ve bizler kardeşiz❞ diyerek, bu yeni süreçte silahların değil kelimelerin belirleyici olacağını ve bu barış ikliminin ancak doğru kelimelerle korunabileceğini sözlerine ekledi. Avşar, ❝Unutulmamalı ki, bir toplumun barışı, onun en öfkeli bireyinin diline ne kadar yansıdığıyla ölçülür❞ değerlendirmesinde bulundu. Bu analiz, Prof. Dr. Zakir Avşar’ın yazısına dayanmaktadır.