Prof. Dr. Avşar, siyasal çürümenin temel nedenlerinin şeffaflık eksikliği ve hesap verebilirlik kaybı olduğunu belirterek, bazı iddiaların veri güvenliği ve milli güvenlik boyutuna işaret ettiğini belirtti.
Prof. Dr. Avşar’a göre, siyasal çürüme, kamu gücünü kullanan kişi ve yapıların karar süreçlerini kişisel çıkar veya belirli çıkar gruplarının talepleri doğrultusunda şekillendirmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu durumun temel belirleyicileri arasında şeffaflığın azalması, hesap verebilirliğin kaybolması ve denetimin işlevsizleşmesi yer almaktadır.
Gündeme gelen bir iddianamede yer alan belediye hizmetlerinden rüşvet talebi, reklam alanı ihalelerinde rekabetin engellenmesi ve alt yüklenici seçimlerinin belirli çevrelere yönlendirilmesi gibi hususlar, Avşar tarafından siyasal çürümenin somut göstergeleri olarak değerlendirilmektedir.
Siyasal çürümenin en ciddi sonuçlarından birinin toplumsal güvenin erozyonu olduğu vurgulanmaktadır. Kamu kurumlarının, özellikle belediyelerin liyakatsiz yönetimlerce yönetilmesi ve kamu kaynaklarının kişisel çıkarlar için kullanılması uygulamaları, halkın devlete olan güvenini zedelemektedir.
Devletin meşruiyetinin sadece seçim sonuçlarıyla değil, kamuya duyulan güvenin sürdürülebilirliğiyle ölçüldüğü belirtilirken, iddianamedeki suiistimallerin sadece mali kayıplar olarak değil, devlet otoritesine yönelik uzun vadeli riskler olarak ele alınması gerektiği ifade edilmektedir.
İddianamede yer alan yolsuzluk iddialarının yanı sıra, bazı kişisel verilerin ve kamusal bilgi ağının yabancı ülkelere veya servislere aktarıldığı bilgisine de yer verilmektedir.
Etkin pişmanlıktan faydalanan Hüseyin Gün’ün beyanlarına göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) ait veri tabanlarına dark web üzerinden erişildiği ve bazı kişisel verilerin yurtdışına aktarıldığı iddia edilmektedir. Bu durum, olayın veri güvenliği ve milli güvenlik boyutunu ön plana çıkarmaktadır.
Modern yönetim süreçlerinde verinin sadece ekonomik değil, aynı zamanda politik ve stratejik bir güç aracı olduğu belirtilmektedir. Seçmen davranışlarının modellenmesi ve politik müdahalelerin hazırlanması gibi faaliyetlerin veri hakimiyetiyle mümkün olduğu göz önüne alındığında, kişisel verilerin izinsiz yurtdışına aktarılmasının devletin stratejik egemenliğine doğrudan tehdit oluşturduğu ifade edilmektedir.
Yolsuzluk ve veri güvenliği ihlalinin birbirini besleyen olgular olduğu değerlendirilmektedir. Sistemik yolsuzluk ve liyakatsizlik, devletin denetim mekanizmalarını aşındırırken, stratejik veri ihlali bu zaafları derinleştirmekte ve dış aktörlerin müdahale alanını artırmaktadır.
Devletin bu döngüden çıkabilmesi için hukukun üstünlüğünün sağlanması, denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi ve veri güvenliği protokollerinin yeniden yapılandırılması gerektiği belirtilmektedir. İddianamenin ortaya koyduğu bu tablo, yolsuzluk ve veri güvenliği risklerinin iç içe geçtiğini ve devletin bekası açısından bütünsel ele alınması gerektiğini göstermektedir.