Sanatçı İz Öztat, ÖRAV Sohbetlerinde hem kendi sanat yolculuğuna bir pencere açtı hem de güncel sanatı anlamak ve yorumlamak için izleyicilere farklı perspektifler sundu
Öğretmen Akademisi Vakfı, her ay gerçekleştirdiği ÖRAV Sohbetleriyle; bilgi ve deneyimleri, sıra dışı meslekleri ve hayatlarıyla, ilham veren konukları öğretmenlerle bir araya getirmeye devam ediyor. ÖRAV’ın Youtube kanalından herkesin erişimine açık olarak yayınlanan sohbet serisinin bu ayki konuğu, ABD’de Oberlin College’da Görsel Sanatlar eğitimi alan sanatçı İz Öztat oldu. Kültür, sanat ve araştırma kurumu SALT’ın Genel Müdürü Deniz Ova moderatörlüğünde gerçekleşen sohbette; güncel sanatın tanımı, sanatçı pratikleri ve güncel sanatı anlamak ve yorumlamak üzerine konuşuldu.
‘’Disiplinler arası eğitim, sanatçı pratiğinde çok önemli’’
‘’Amerika’ya burslu olarak psikoloji okumaya gittim fakat Amerika’daki eğitim sisteminin farklı alanlardan da ders almanızı zorunlu kılması sonucu ikinci sınıfta aldığım bir sanat tarihi dersiyle alanımı değiştirme şansım oldu. Sanatçı pratiğim için farklı disiplinlerden dersler almak benim için çok değerli. Bu disiplinler arası eğitimin benim de sanatçı pratiğimde önemli olduğunu söyleyebilirim.’’
Farklı alanlardaki tecrübeler pratiğe yansıyabiliyor. Peki pratik tam olarak ne anlama geliyor?
‘’Pratik ısrarla bir sürecin içinde olmak ve sadece sonunda ortaya çıkan, izleyicinin gördüğü yapıttan ziyade çok farklı aşamaları olan bir süreçtir. Kısaca araştırma, o araştırmanın gerektirdiği yöntemleri oluşturma ve sonrasında buna biçim vererek izleyiciyle buluşacak hale getirme aşamalarını içerir. Bunlara ek olarak çok farklı alanlarda saha araştırması, arşiv araştırması, birtakım birincil kaynaklara erişim, stüdyoda geçirilen zaman ve üretmeyi de içeren ve tam da nereye gideceğini yaptıkça bulabildiğimiz sürece pratik diyorum.’’
1960 sonrasında sanatçıların ürettikleri dönemde güncel konularla ilişkilenen yapıtlar güncel sanattır
‘’1960 sonrası yapılan, sanatçıların ürettikleri dönemde güncel olan konularla ilişkilenen yapıtlara güncel sanat deniyor. Benim için bu alanı tanımlayan iki tane önemli aks var. Bir tanesi sanatla hayat arasındaki ayrımın ortadan kalkması ve bunların iç içe geçmesi. Açıklamak gerekirse güncel sanat; herkesin hayatında gündelik olarak var olan birçok pratiğin sanat olarak tanımlanabilir olması durumu, yani yemek yapmak, kolektif süreçler oluşturmak, paylaşılan birtakım süreçler organize etmek, ilişkisel süreçleri başlatmak gibi aktivitelerin sanat olarak sahiplenilebildiği, üretimin parçası olabildiği bir alan. Araştırılan konunun gerektirdiği yöntemler ve mecralar aracılığıyla ortaya çıkan yapıt ise ikinci tanımı oluşturuyor. Dolayısıyla boya, kanvas, heykel, taş, mermer gibi kullanılan geleneksel malzemelerden bağımsız olarak; sanatçının ele aldığı konunun gerektirdiği her tür ifadeyi kabul eden, sergileyen pratikleri güncel sanat olarak tanımlayabiliriz.’’
‘’Sanatın potansiyeline izleyicinin aktif katılımı sayesinde ulaştığını düşünüyorum’’
‘’Sanat eserinin deneyimlenmesi ve yorumlanması aşamasında, izleyicinin aktif katılımının çok önemli olduğunu ve sanatın böylece potansiyeline ulaştığını düşünüyorum. Yapıtla karşılaştığımızda sadece gözümüzle değil duyularımızla da algılamanın önemini fark etmeliyiz. Esere yalnızca ondan ne anlamalıyım şeklinde yaklaşmak yerine bunu bir deneyim ve karşılaşma olarak alıp bizde kişisel olarak çağrıştırdıklarını gözlemleyebiliriz. Daha sonra bu yapıtın bağlamını ve sanatçının niyetini de işin içine katarak yapıtı okumaya çalışabiliriz. Ayrıca sanatçının niyetinin yapıtın tüm okumalarını belirlemesi ve birincil olması fikrinden uzak duruyorum. Kurumlar ise bu süreçte işlerin sadece yorumlanmasında değil bir yandan işlerle karşılaşan izleyicilerin onlardan yola çıkarak üretim süreçlerine girmesine de aracılık edebiliyor. Bunlar, okullarla ve öğretmenlerle yapılan iş birliklerinde de mümkün.’’
Atölye süreci içgüdüsel çocuk tepkisini teşvik ettiği ve toplumsal onay mekanizmasının dışına çıktığı zaman daha anlamlı
‘’Yapıtın bir çıkış noktası oluşturması ve sonrasında mümkün olduğunca sınırlama ve direktif vermeden, yapıttan yola çıkarak bir üretim sürecine girilmesinin çok ideal olduğunu düşünüyorum. Yönlendirme olmadan açık uçlu bir sürece girmek ve özellikle çocuklarla çalışılan durumlarda yapılan işe takdir ve onayla yaklaşarak değil, o bireyin kullandığı malzemeyi ve verdiği tepkiyi anlamaya çalışarak, ona sorular sorarak ve onun o malzemeyi daha derinlemesine keşfetmesini teşvik edecek şekilde yorumlarla devam etmek atölye sürecinde daha anlamlı. Çünkü hepimizin doğasında yaptıklarımız için bir tür onay mekanizması toplumsal olarak içimize işlemiş durumda. Atölye çalışmalarında bu onay ve takdirin dışına çıkıp çocuğun içgüdüsel olarak verdiği tepkiyi teşvik eden ve onu anlamaya çalışan bir yaklaşım bana daha yakın geliyor.’’