Ukrayna savaşının analizi, Rusya’nın ağır bedeller ödediğini, Avrupa’nın ekonomik zorluklarla karşılaştığını ve ABD’nin stratejik kazançlar elde ettiğini ortaya koydu.
Analistler, Rusya’nın Ukrayna topraklarının önemli bir bölümünü kontrol etmesine rağmen bu kazanımın yüksek maliyetle gerçekleştiğini vurguladı. Rusya’nın Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmesi, enerji ihracatının durması ve uluslararası yaptırımlar nedeniyle ekonomik izolasyon yaşaması bu maliyet kalemleri arasında sayıldı. Ayrıca Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında tutuklama kararı çıkarması, Moskova’nın uluslararası hareket alanını daralttı.
Rusya’nın bu çatışmada sadece toprak kazanımı motivasyonuyla değil, aynı zamanda Soğuk Savaş sonrası dönemde yaşadığı çözülme korkusunu önleme refleksiyle hareket ettiği belirtildi. Bu durumun, Moskova’nın mevcut jeopolitik konumunu koruma çabası olarak yorumlandığı ifade edildi.
Savaşın bir diğer önemli kaybedeninin Avrupa Birliği (AB) olduğu değerlendirildi. AB ülkeleri, Rus enerji kaynaklarının kesilmesiyle birlikte ciddi bir ekonomik daralma ve stagflasyon riskiyle karşı karşıya kaldı.
Bu ekonomik baskının yanı sıra, savunma harcamalarındaki artışlar ve 7 milyonu aşan Ukraynalı sığınmacının yarattığı zorluklar, Avrupa siyasetindeki dengeleri değiştirdi. Analizlere göre, aşırı sağ partilerin birçok üye ülkede iktidara yükselmesi veya ana muhalefet konumuna gelmesi, bu sürecin siyasi sonuçları arasında yer aldı.
Savaşın ABD açısından en belirgin kazançları sağladığı değerlendirmesi yapıldı. Washington yönetimi, özellikle NATO liderliği, ittifakın genişlemesi ve Avrupa savunma harcamalarındaki artış başlıklarında önemli avantajlar elde etti.
Savaş öncesinde NATO’nun geleceği ve rolü tartışılırken, Ukrayna’daki çatışmanın ittifaka yeni bir misyon ve birlik duygusu kazandırdığı belirtildi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un daha önce dile getirdiği ❝NATO’nun beyin ölümü❞ ifadesinin, mevcut durumla sona erdiği kaydedildi.
Rusya tehdidinin yeniden öne çıkmasıyla Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği süreci hızlandı. Bu genişleme, ABD’nin uzun süredir uyguladığı ❝Rusya’yı çevreleme stratejisinin❞ sahada somut bir güç kazanımı olarak görüldü.
Avrupa ülkelerinin savunma bütçelerini artırma kararları, özellikle 2030’a kadar 800 milyar Euro savunmaya ayırma taahhüdü, ABD savunma sanayii için büyük bir pazar anlamına geliyor. Bu harcamaların önemli bir kısmının ABD menşeli silah ve teçhizat alımlarıyla karşılanmasının beklendiği ifade edildi.
ABD ile Ukrayna arasındaki ilişkilerde, nadir elementler konusunda imzalanan anlaşmanın ABD’ye Ukrayna’nın doğal kaynakları üzerinde belirgin bir kontrol sağladığı belirtildi. Bu anlaşmanın, Trump yönetiminin döneminde yapılan ve ❝emrivaki❞ olarak nitelendirilen bir adım olduğu kaydedildi.
Çatışmanın gidişatına dair belirsizlik sürerken, 2025 yılı boyunca İstanbul ve Alaska’da yürütülen müzakerelerin henüz kalıcı bir ateşkes sağlamadığı bilgisi paylaşıldı. Sonuç olarak, savaşın mevcut seyrinde siyasi, ekonomik ve stratejik olarak pozisyonunu güçlendiren yegane aktörün ABD olduğu, Rusya ve Avrupa’nın ise büyük kayıplar yaşadığı değerlendirmesi yapıldı.