enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Samsun
Hafif Yağmurlu
6°C
Samsun
6°C
Hafif Yağmurlu
Pazartesi Hafif Yağmurlu
8°C
Salı Parçalı Bulutlu
10°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
10°C
Perşembe Açık
12°C

Ödüllü Makale Türkiye Neden Suç Cenneti?

Ödüllü Makale Türkiye Neden Suç Cenneti?
03.05.2023
6
A+
A-
Herkesin sorduğu bir soruyu kıymetli bir arkadaşımız da sormuş , analiz etmiş , cevaplamış , kaleme almış ve yılların tecrübesiyle bir de öneride bulunmuş. Bizede bu ödüllü makaleyi bir kez daha paylaşmak kaldı. Buyrun kocaman bir soruya Türkiye’deki kendi halinde bir hakimin verdiği cevap. Yazan Hakim Mustafa Necati Daştan , Başkent Postası için ; derleyen Gazeteci Murat Genç…

Türkiye neden suç cenneti?

KIRMIZI IŞIK TEORİSİ

Kural; “İnsanların Kırmızı ışıkta geçmesini önleyemiyorsanız yaşadığınız ülkenin bir suç cennetine dönüşmesini de önleyemezsiniz.”
Nasıl mı? Yakından görelim:
Kırmızı ışık bir sembol, kurallara uymayı belirleyen bir sembol. Asıl olan şudur: Bir ülkede devlet tarafından konulan kurallar rahatlıkla ihlal edilebiliyorsa o ülkede suç işlemek alelade bir alışkanlık ve üstün bir davranış haline gelebilir. Zira bu durumda sarsılan devlet otoritesidir. Akabinde dejenere olan ise bilinçaltımızdaki kurallara saygı algısıdır.
Otoritesini koruyamadığınız devletin hiçbir gücünü ve fonksiyonunu koruyamazsınız. Güvenlik ve kanunlar buna dahildir.
Suç, toplumdaki güven ve huzur ortamını zedeleyen ve nihayetinde kamu otoritesine başkaldırıyı sembolize eden eylemlerdir. Suç oranlarındaki yükselme, bir ülkenin refah seviyesi ile ters orantılıdır. Suç bir başka yönden umulanla ulaşılan arasındaki farkın ortaya koyduğu duygusal travmanın bir sonucudur. Suç, bir anomali durumudur.
Hukuk öğretisindeki caydırıcı teoriye göre, bireyler rasyonel varlıklardır. İnsanlar acı ve zevk tercihleri arasında bilinçli olarak hazzı seçer ve açıdan uzaklaşırlar. Bu nedenle caydırıcı teorinin önde gelen teorisyenlerinden Bentham, suç için öngörülen cezanın vereceği acının, hazdan daha fazla olması gerektiğini ileri sürer.
Cezaevine girmenin toplumsal bir rajon olarak prim yaptığı ülkemizde cezalardaki haz-acı dengesinin peşinen bozulduğunu söylemek ise şaşırtıcı değildir.
Kırık Camlar Teorisi
“Suçlarla mücadeleyi nasıl başardın” sorusuna New York’un Efsane Belediye Başkanı Giuliani’nin cevabı şöyle olmuştu.
“Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından bir tanesi kırıldığında, o camı hemen tamir ettirmezseniz, kısa sürede, yoldan geçen herkes eline bir taş alıp, binanın tüm camlarını kırar. Benim yaptığım şey ilk cam kırıldığında onu hemen tamir ettirmek oldu. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Benim yaptığım ilk konan çöp torbasını kaldırtmak oldu.”
Çünkü siz bunu yapmadığınızda insanlar o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, diğer camları da kırıyorlar. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.
Bunu anlayan New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış.
Kırık Cam Teorisi” ABD’li suç psikologu Philip Zimbardo’nun 1969’da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmişti.
Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı.
Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Olup bitenleri gizli kamerayla izledi.
Bronx’taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı.
Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi, sağlam kalan otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdılar. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (yani zengin beyazlar) da olaya dahil oldular.
Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale geldi. “Demek ki” diyordu Zimbardo, “İlk camın kırılmasına, ya da çevreyi kirleten ilk çöpe, ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.

Suç Cenneti Nasıl Oluşur?
Trafikte kırmızı ışıkta geçilmesini önleyemiyorsanız küçük suçlara mani olamazsınız. Küçük suçlara mani olamazsanız, büyük suçları engelleyemezsiniz. Sonuçta ülkeniz sanıkların suç işlemekten hiçbir endişe duymadığı bir suç cennetine dönüşür.
Bunun akabinde suçlularla mücadelede yılgınlığa/ yorgunluğa düşen kanun koyucu sanıklara taviz/af anlamına gelen af vb. imtiyazlı kanunlar çıkararak adalet denklemindeki erozyonu hızlandırır.
Küçük suçların görüldüğü ceza mahkemelerine bakalım.
Sürekli HAGB kararları verdiğimiz sanıkların birçoğu yeniden suç işleyerek mahkeme huzuruna gelmiyor mu? Hatta bu olay yargıçların şuuraltındaki adli dejeneresyon algısı nedeniyle sanığın kişiliğine bakılmaksızın tüm suçlar için HAGB uygulanması bir hakmış gibi algılanmaya başlanmıştır. Bir başka ifadeyle kanunun aradığı şartların çok ötesine geçilmiştir.
Buna karşın bu sistemde mağdur, adalete olan güveni sarsılmış ve kaderine boyun eğmek zorunda kalmıştır. Artık önünde iki seçenek vardır: Ya vicdanını rahatsız eden intikamını kendisi almalı yahut ateşi içine gömmelidir.
Sanık, ise hukuk sistemini test ettiği ilk eylemden büyük bir zaferle çıkmış ve suç işlemenin korkulacak bir şey olmadığının idraki ile yeni suçlar için yola koyulmuştur. İşlediği her suç kendine güven tazeletmiş ve bu statünün verdiği korku ile de topluma yönelik bir sindirme hareketine başlamıştır bile.
Bir ülkede mafya ve çeteleşmenin yolunu açan işte bu tablodur.
Bu yüzden diyoruz ki devlet yani kamu otoritesi bir kural koymuşsa onun takibini dört koldan yapmak zorundadır. Bu, devletin itibarı için çok önemli bir hadisedir.
Ben ilk suçta serbest kaldım. İkinci suçta serbest kaldım, böylece artık bu ülkede suç işlemenin bir hak olduğuna inanmaya başladım ve bu günlere geldim.” Diye cevap veriyor.
Bundan daha önemlisi devlet, koyduğu kuralların takibini yapmayan kamu görevlisini takip etmekle işe başlamalıdır. Takibin takibini yapmazsınız devlet muz cumhuriyetine döner.
Okulda, iş yerinde, sokakta, yolda veya deniz kenarında… İnsanlar kamu otoritesinin kendi koyduğu kuralları büyük bir titizlikle takip ettiği kanaatine varmalı ve bunu şuuraltına adeta kazımalıdır.
Şuuraltına yerleşen bu algı insanların karakteri olur ve kurullara saygı bilinci gelişir. Olması gereken de budur zaten.
Bir ülkede yapılan en büyük hata suçların ceza miktarını artırmaktır. Asla hiçbir derde deva olmaz. Bunu geçmiş uygulamalardan rahatlıkla görebiliriz. Bir suçun infazı ve takibinde zafiyet varsa suçun ceza miktarını artırmak ne işe yarar. Sanıkları suç işlemeye sevk eden en büyük etken bana bir şey olmaz mantığıdır. Bu mantığı besleyen kanalları rehabilite etmeden bir ülkeyi bir suçu cenneti olmaktan kurtarmak imkansızdır.
Yapılan birçok sosyolojik araştırmalar, suçların azalmasında cezaların ağırlığından ziyade cezaların kesinliği ve kaçınılmazlığının etkili olduğunu ortaya koymuştur. Bir başka ifade ile suçluları bulup adalete teslim edemeyen bir kolluk sisteminin olduğu yerde cezaların ağırlığının bir etkinliği olmayacaktır. Zira suçluların birçoğu işledikleri suç nedeniyle yakalanmayacakları ümidi ile suça yönelmektedirler.
Bu sayede insanlar en küçük sorunlarında dahi kanunları ihlali etmeyi ve suç işlemeyi değil hukuk önünde hesaplaşmayı ilke edinirler. Ancak tatbik edilen cezaların mağdurlar için tatmin edici bir nitelik arz etmesi şartıyla.
Bir meslektaşım anlattı:
Sanık onlarca suça karışmış ve en sonunda tutuklamaya sevk edilmişti. Katın hakimin neden bu kadar suç işledin sorusuna cevabı ilginç:
“Hakim abla beni bu hale getiren sizin hakim savcılardır.”(sanığımız ceza yasalarını bilmediği için sadece hakimleri suçluyor)
Neden diye soruyor hakime hanım. Cevap:
“Çünkü onlar işlediğim ilk suçta beni içeriye atlasalardı ben bu kadar cesaret bulup bu kadar suça batmazdım.
Kendi mahkememden bir örnek vereyim:
Küçük çocuklara içki satmak suçundan yargılanan sanığa duruşmada sordum:
Bak senin daha önce de buna benzer bir sabıkan varmış. Sana HAGB verilmiş. Hakim sana ihtar yapmış bir daha böyle bir suçu işleme diye. Neden aynı suç tekrar işledin?
Sanığın cevabı ilginç.
Ama hakim bey ben ilk dosyadan beraat etmiştim. Maalesef sanıklar HAGB’ yi artık beraat gibi algılamaya başlamışlar.
Unutmayın: Küçük hataları görmezden gelmişseniz biliniz ki daha büyükleri yoldadır.

Necati DAŞTAN ([email protected])

BİYOGRAFİ

1971 Kelkit Doğumlu. İlke ve orta öğrenimini Erzincan’da tamamladı. 1996 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalında yüksek Lisans yaptı.
Ankara Barosu’nda avukatlık stajını tamamladıktan sonra hakimlik mesleğine geçiş yaptı. Sırasıyla Mucur, Torul, Ordu, Kayseri, Gaziantep, Erzurum adliyelerinde hakimlik yaptı. Hukuki ve sosyolojik makaleleri pek çok gazete ve dergide yayınladı. Bu güne kadar yayınlanmış 7 kitabı bulunmaktadır. (1-Sevdanın Ötesinde/2- Pratik Hukuk Rehberi/ 3-Erdemli İnsanın Yol Haritası/ 4-Aforizmalar/ 5-Bir Ceza Hakimin Notları/6- Adalet ve Toplum/ 7-Hayata Bırakılan İzler)
Halen Kayseri Hakimi olan Necati DAŞTAN evli ve iki çocuk babasıdır.

044628 img 20230503 073758

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

sanalbasin.com üyesidir