CHP 38. Olağan Kurultayına Yönelik Şaibe İddiaları Yargıya Taşındı
Türkiye’nin ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 38. Olağan Kurultayına ilişkin ortaya atılan şaibe iddiaları yargıya taşınarak siyasetin gündemindeki yerini koruyor. İddiaların bizzat parti içinden yükselmesi ve davaların partililer tarafından açılması, meselenin ciddiyetini artıran unsurlar arasında yer alıyor. Prof. Dr. Zakir Avşar, “Şaibeli Kurultay davası veya CHP nereye?” başlıklı yazısında bu süreci değerlendirdi.
CHP Kurultayına İlişkin Dava Süreci Başladı
Prof. Dr. Zakir Avşar’ın yazısında özetlenen bilgilere göre, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 38. Olağan Kurultayı’na ilişkin olarak delege listelerinin hazırlanmasından salon düzenine, delegelere yönelik baskılardan çıkar vaadine kadar pek çok başlıkta usulsüzlük iddiaları gündeme geldi. Bu iddialar üzerine çok sayıda dava açıldığı belirtiliyor. Tartışmalara önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun da dahil edilmesi ve bazı çevrelerde “mutlak butlan” beklentisi oluşması, olayın hukuki ve siyasi boyutunu derinleştiriyor.
İddiaların Odağı ve Parti İçi Tartışmalar
Yazıya göre, iddiaların odağında, kurultayın görevden uzaklaştırılan ve tutuklanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ekibi tarafından, Özgür Özel lehine sonuçlanması için “çıkar ilişkileri üzerinden şekillendirildiği” iddiası bulunuyor. Ancak tartışmaların, bir yolsuzluk ve yozlaşma temelli parti içi kavga yerine, sanki iktidar ve muhalefet ilişkisi içinde ülke için sorumluluk üstlenecekleri ulvi bir görevin engellenmesi için yapılan bir hükümet komplosu gibi sunulması “bir başka garabet” olarak nitelendiriliyor. Avşar’ın yazısında, bir siyasi partinin iç seçim sürecinin meşruiyetinin, delegelerin iradelerinin serbestçe tecelli etmesine dayandığı vurgulanıyor.
Parti İçi Eleştiri ve Eski Genel Başkana Yönelik Linç Girişimi
Bu meselenin “dışarıdaki siyasal rakipler tarafından ortaya atılmış ithamlar” değil, bizzat CHP içinden yükselen bir adalet ve hesap verebilirlik talebi olduğuna dikkat çekiliyor. Süreçteki dikkat çeken gelişmelerden biri ise, partinin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik sosyal medyada ve bazı parti içi çevrelerde yürütülen “sistematik linç girişimleri”. 13 yıl genel başkanlık yapmış bir siyasetçiye karşı ağır ifadelerle, hakarete varan dille yürütülen bu girişimin, sadece parti içi saygı zeminini değil, Türkiye’nin siyasal kültürünü de zehirlediği ifade ediliyor. Yazıda, ❝Hiçbir siyasi tartışma, insan onurunu ayaklar altına almayı meşrulaştıramaz❞ denilerek, eski ve yeni liderlerin eleştirilebileceği ancak hakaret ve linç kültürüne göz yumulmaması gerektiği belirtiliyor.
Yargı Sürecinin Muhtemel Sonuçları ve Parti Geleceği
Prof. Dr. Zakir Avşar’ın yazısında, bu sürecin bundan sonrası için üç temel sonuç doğurması muhtemel olduğu öngörülüyor. İlk olarak, yargı sürecinin derinleşmesi ve iddiaların sonuç doğuracak ciddiyet kazanması halinde partinin mevcut yönetiminin meşruiyetinin kaybolabileceği ve partinin uzun süredir taşıdığı ideolojik ve jenerasyonel fay hatlarının daha görünür hale gelebileceği belirtiliyor. İkinci olarak, CHP’nin bu tür iç iddialarla meşgul olmasının, geniş muhalefet bloğunun güvenilirlik sorunu yaşamasına yol açabileceği ifade ediliyor. Son olarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik kaynak kullanımı iddialarının, yerel yönetim etiği açısından ağır sonuçlar doğurabileceği ve bu iddiaların yargıda doğrulanması halinde, önümüzdeki yerel seçimlerde CHP’nin elindeki belediyelerdeki yönetim biçimi ve kaynak kullanımının daha fazla sorgulanacağı değerlendirmesi yapılıyor. Yazıda, ❝Elbette tüm bu iddiaların gerçekliğini ortaya koyacak olan mekanizma yargıdır❞ denilerek, ancak Türkiye’nin ana muhalefet partisinin kongresinin böylesi iddialarla anılmasının dahi, kurumsal itibarını ve siyasal meşruiyetini zedelediği ancak tartışmanın çekildiği boyutun tabanını ve seçmenini daha da rencide ettiği vurgulanıyor.